13 Şubat 2020 Perşembe

23-Şubat.2020-Günün Yazısı-Osmanlar - Berna Doğan

Osmanlar - Berna Doğan

Biteviye karanlık. Köpekler uluyordu. Durmadan uluyordu. “Allahüekber” dedi müezzin. Allahüekber dağlarından bir askerin izdüşümüydü gözlerimdeki. Donmuş bir asker. Donuk elleri ve gözleriyle bakıyordı bana. Şaşkın baktım. Bakıştık.

“Tanımadın mı beni?” dedi.

“Tanımadım…” dedim.

“Ben…” dedi. “Ben kardeşin Osman…”

“Osman…?” dedim. “Ama sen hiç asker olmadın ki!”



Sayrılıydın hep ve saralı. Kafandaki kocaman yara yüzünden her şey. Büyümedin ki sen hiç a Osman, nasıl askere gidecektin. Gitseydin o büyümeyen boyunla ve ellerinle. Gitseydin askere kafandaki –ve yüreğindeki- o kocaman yarayla. Silah tutsaydın bu yaylalarda.  Yeşilin yeşil, akın ak olduğu bu yerlerde atlar kadar özgür düşleseydin kendini. Kar tanelerinin sevişmesini izleseydin tüfek omzunda ve yavuklunun düş sıcaklığıyla ısınsaydı için. Bir tas sıcak çorbanın özlemini çekerken ananın değerini daha bir anlasaydın. Bir karış toprak için neler olduğunu, işte, şu gece kurtların uluduğu, ulumaların her saniye biraz daha yaklaştığı gece nöbetinde anlasaydın. Ölümün yaşam kadar sıcak olduğunu ve ölmenin şu koskocaman gök altında çok da önemsiz ve kolay olduğunu öğrenseydin. Özleseydin ve özlenseydin. Acıyı, hakareti, utanmazlığı ya da utangaçlığı, babanın pezevenk, ananın orospu ve aslında senin bir piç olduğunu öğrendiğin gün tiksintiyi duymayı, çaresizliği, çekip gitmenin sandığın kadar kolay olmadığını belleseydin. Belleseydin gavurun, yezidin, kokuşmuşluğun,  alçaklığın, ikiyüzlülüğün anasını. Ya da eksi otuzbeş derecede buz tutsaydı yeni terlemiş bıyıkların. Gözlerinin yeşili donsaydı ve anan Osmanımmmm diye ağıt yaksaydı ardından. Hep özlemini çektiğin bir yavuklu bekleseydi seni gözleri yollarda. Her askeri sen sansaydı ve gergefin üzerindeki mendilin üzerine “O” işleseydi. Bir bayrak özgürlüğünde dönseydin ananın kucağına ve sevdiğinin kollarına.

“Sen asker, gözlerimden çekil. Sen Osman değilsin!” dedim.

“Yapma be bacım be…” dedi.

“Ben senin kardeşinim.” dedi.

“ Osman’ım, ben de Osman’ım… Bak benim de ellerim küçük, yüreğimde yara. Gözlerim yeşil. Benim de yavuklum gergefteki mendile “O” işler ve anam ardımdan ağıt yakar. Ben Osman’ım bacım, Osman!”

“Değilsin be kardaş, değilsin! Dondu Osmanlar, Memetler, Aliler, Reşatlar, Hafızlar, Kadirler, Hasanlar, Veliler dondu. Dondu Allahüekber’de nice yiğitler. Dul kaldı nice Aşeler, Fatmalar, Kumrular, Güvercinler, Mayalar, Fındıklar, Zehralar… Yetim kaldı bebeler, bebeler, bebeler… Bir karabasan gibi çökme üzerime. Git, git başımdan…” dedim.

“Gitmem…” dedi. “Gözlerin donmuş gözlerime bakarak eritecek tüm buzunu, bunu beklerim.” dedi.

Gözlerine baktım. Donmuş yeşil gözleri ışıdı. Gözlerimdeki yaş dondu. Hava çok soğuktu. Biteviye karanlık. Köpekler uluyordu. Durmadan uluyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder