Hasret Mektubu 1...
Yillar oldu görüşmeyeli, hasretin dağ gibi büyüdü içimde. Yüreğim bu ağırlığı çekmekten bizar kaldı artık. Ayrıldığımız günden beri her an birşeyler kopuyor benden. Önce sen kopup gittin onca maziyi bir kalemde silercesine. Sonra -seninle tanıdığım- güzele, güzelliğe dair ne varsa hepsi bir bir terketti beni. Artık bir başımayım bu çirkefler dünyasında. Bunca zorluğa nasıl göğüs gerer onca mücadeleyi nasıl veririm sensiz. Ve bu onulmaz yürek acısıyla nasıl varolabilirim hala. Sanma ki yaşıyorum. Gidişin onu, o yaşam denen güzelliği de alıp götürdü uzaklara.
O güzel yaşam benim için belki döndüğün gün yine başlar. Kaybolan umutlarım yeniden filizlenir, eskiden olduğu gibi belki yine birşeyleri sevebilirim. Siyah ve beyazdan müteşekkil hayatım yeniden renklenir de kırmızı güller dererim senin için hiç insan eli değmemiş kırlardan. Bilirsin, başkalarınca örselenen güzellikleri sevmem, sevmedim de. Çok var ki tabiata küskün bir hayatı yaşıyorum. Baktığım her güzellikte senden bir parça görüp seni unutamamanın ızdırabını yaşıyorum. Hatırlıyor musun ayrılırken, "unutursun, gözden ırak olan gönülden de ırak olur" demiştin başın öne eğik. Ama olmadı, olamazdı da. Beni -adına yaşamak denirse- yaşatan, bir parça olsun dik tutan; seninle geçen anılarım oldu bugüne değin.
Sırf, belki getirdiğin aydınlığa seni de katar getirir buralara ümidiyle doğuşunu seyrettiğim güneşin kadim dostu denizde mavi, masum ve ıslak gözlerini buldum hep. Güzele ve güzelliğe düşman olarak, duygusuz bir dünya, sevgisiz bir yaşam özlemlerini açığa vuran ilkel beyinlerin ilkelliğine dayanamayan o zerafet timsali yüreğinden süzülen gözyaşlarının ıslattığı buğulu mavi gözlerini. O gün seni teselli etmek için hayatımın belki en iyi rolünü yaptım. Ama o gece uyuyamadığımı, hıçkıra hıçkıra ağladığımı sana söyleyemedim gururum elvermemişti buna.
Neyin gururu diye sormalıydım kendime. Evet neyin gururu? Bugünlerde bu soru daha bir anlam kazandı. Değer yargılarının akılalmaz bir biçimde değer kaybına uğradığı günümüzde. Faydacılığın ve fırsatçılığın inançlarla nasıl sentezlendiğini anlamak da ayrı bir maharet istiyor şimdilerde. Her güzelde bir gizem ararım. Aşikar olana aşina olmadım bugüne değin. Sevdiğimde ikimizin paylaşacağı bize özel bir şeyler olsun isterim hep. Şeffaflığın güzellikleri örtmesine, yaşamı anlamlı kılan sevgiyi yoketmesine izin vermemeli ki, her gün biraz daha kirlenen dünyamızda bir onurlu mücadele her şeye rağmen devam etsin. Bu mücadeleyi verecek olan da inan yine biziz.
Artık insanlar hafızalarından "arınmak" sözcügünü sildiler, sadeliğin güzelliğin yerini karmaşıklığın hoyratlığı aldı bugünlerde.Herkeste herşey olma sevdası var şimdi. Kutsal sevdaların terkettiği gönüllerde nice sevdalar mekan tuttu. Herkes ve herşey o kadar hızlı değişiyor ki hergün biraz daha yabancılaşıyorum yıllarımı verdiğim bu şehrin ortasında. Yine Sarayburnu'na atıyorum kendimi ve mavi dünyalara kaçıyorum sık sık. Ama tüm kaçışlar gibi bu da visalin mutluluğuna hiç mi hiç benzemeyen bir anlık huzurun ötesine götürmüyor insanı.
Biliyor musun, bir zamanlar uğruna neleri feda ettiğimiz mücadeleler anlamını çoktan yitirdi şimdilerde. Herkeste modernlik ve akılcılık adına eskinin güzelliklerini reddetme cehaleti kol gezmekte. İnancımız adına reddettiklerimiz yine inancımız adına savunuluyor artık. En çok da bu zor geliyor insana. Kirlenmenin böylesine yayıldığı bir dünyada daha çok şeyle mücadele etmek gerekiyor artık. Ve mücadele azmini diri tutmak sabrı bilenmekten geçiyor. Ama bir şey var ki onsuz hiç bir şey olmuyor, onsuz her şey yavan onsuz her şey yaban kalıyor. Bütün bu oluşların gizemli formülü; sevgi. Onu korumak gerek her şeyden önce. Çünkü tüm güzelliklerin teminatı o. İşte böyle...
Beni tüm benliklerin ötesinde ben kılacak ve olmazsa olmaz bu mücadelenin alanlarına sürükleyecek bir geliştir beklediğim. Sevgiyi katleden zalimlere karşi güllerin çekerek büyütülemeyeceği bilinciyle, gülleri büyütmenin ve çoğaltmanın mücadelesine sevkedecek bir geliş.
(M.Ö.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder