27 Ekim 2019 Pazar

26.Ekim.2019 - Günün Yazısı - Alıntılar...


Alıntılar...

En güzel beraberlik seninle olmak diyorum, nasıl en korkunç yalnızlık sensiz olmaksa... Bir sigara yakıyorum ve seni arıyorum dumanının çizdiği şekillerde. Sonra ne yapacağımı bilmeyen ellerime bakıyorum bir zaman. Oysa o ellerle sana olan sevgimi, özlemimi yazabilirim. Yapamıyorum...


Beni tanımadan önce yaşadığın yıllar var ya; onlar geliyor aklıma ve onları kıskanıyorum. Bensiz yaşayacağın bir dakikaya bile tahammül edemiyorum artık . Bir gün o küçük bileğindeki saati parçalayacağım, bensiz geçen zamanları da sana gösterdiği için. Benden uzaktasın şu anda, mesafeler ötesinden sana seslenmek ne acı bilemezsin. Seni gören, güzelliğini, arzulu bakışlarla seyreden insanlarında bu dünyada yaşadığını düşünmek ne korkunç bir duygu anlayamazsın. Hele seni başkalarının sevdiğini ve seveceğini bilmek ne türlü bir ölümdür düşünemezsin. Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak, yaşayıp beklerken ölmek! Özleme bir diyeceğim yok. O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası. O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı. O tek güzel yönü bekleyişimizin. İnsanlığımız özleyişlerimizle anlamlı, yaşantımız özlemlerle güzel. Özlemin buruk bir tadı var. Hele seni özlemenin. Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem. Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz. Bütün acılara dayanıyorsam yalnızlığımın; seni özlediğim içindir. Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni seni özlediğim içindir. Seni bunca özlemesem; bunca sevmezdim ki! Bunca sevdiğim için de seni özlemeyi bile seviyorum ben...

Sen hiç denize baktığın zaman bir orman gördün mü? Dağların gökyüzüne en yakın olduğu yerlerde, yer altı nehirlerini düşündün mü hiç? Gözlerine baktığım zaman susmanın bir sebebi olmalı. Bana kendini anlat. Korkularını, dileklerini söyle bana. Aşktan ne bekliyorsun? Hadi anlat bana. Yüreğimi apaçık önüne seriyorum işte! Orada sevdiğin, istediğin ne varsa al, senin olsun. Sana arzuların ötesinden sesleniyorum. Hadi sevdiğim sen de aç yüreğini. Aşkın o ölümsüz ışığı dolsun içine. Dudaklarından yalnızca aşkın hazzını değil, dostluğun doyulmaz içkisini de içmeliyim. Bana önce insanlığımı öğret, bana unutmamayı öğret. Seni hiç unutmak istemiyorum. Bilinmeyen içkilerin en zevk dolu sarhoşluğunda yaşayalım seninle. Kurtulalım bu korkulardan, bu çaresizliklerden...

Beni hiç unutmayacaksan sev, usanmayacaksan sev. Artık aldanmak istemiyorum. Beni sevgilerin ölümsüzlüğüne inandır, korkulardan şüphelerden kurtar. Hiç aldanmamışların o engin iç rahatlığına hasretim. Bütün insanlar aldanıyormuş, sürekli aldanmakmış yaşam ne çıkar. Bütün mevsimleri bir günde, bütün yılları bir mevsimde yaşamak isterdim seninle. Yanımda olduğunda nasıl aydınlık oluyor yüreğim görüyormusun? Hiç aldatma beni hiç yalan söyleme bana. İnanmak seni düşündükçe söylediğim bir şarkı olsun dudaklarımda. İnanmak gök yüzünün en karanlık olduğu anlarda bile gördüğüm bir yıldız olmalı. Dağlardan denizlerden esen serin rüzgarlar gibi senden gelen bir şeyler olmalı inanmak. Kimi gün kalem olmalı parmaklarımda, kimi gün kulağımda musiki, gözlerimde ışık olmalı. İçtiğim suda yediğim ekmekte sana inanmanın tadını duymalıyım. Her sabah doğan güneş, sana inanarak yaşayacağım mutlu bir gün getirmeli. İşte o zaman yokluğuna bile dayanabilirim, özlemlerim daha bir anlam kazanır...

Aramak... Ömür boyunca aramak... Yalnız seni, bir tek seni aramak... Siyah beyaz resimlerde, tenhalarda, ağaç diplerinde, vapurlarda, trenlerde seni aramak... Belki de bu şehirde bile değilsin. Ne çıkar? Seni arıyorum ya... Şayet bu şehirdeysen bile git, hadi git. Dağlara çık, o uzak dağlara. Rüzgarların krallığında hüküm sür. Baktın ki oraya da geldim, yine kaç. Başını al, açıl denizlere. Gemilerin en güzeli, en büyüğü dilediğin limana götürmeli seni, dilediğin yerde demir atmalı. Ben küçük bir balıkçı kayağı ile peşinden gelsem yeter. Seni arıyorum ya! İnsan dediğin beşikten mezara aramalı ama ne aradığını da bilmeli. Yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından. Okyanus dalgaları üzerinde bir küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli. Yalınayak koşmalı yollarda, ayaklarını sivri taşlar kesip kanatmalı. Çöllerden geçmeli yolu. Yanmalı, kavrulmalı. Sonra gözünün alabildiği ak, soğuk ülkelere düşmeli. Buzlar kırılmalı ayaklarının altında, üstüne kar yağmalı...

Hepimizin vardır çığlıkları... Ama çoğumuz duyamayız kendimizi ve birilerinin bizi duymasını umud ederek yaşar gideriz... Bazı zaman bize bizi anlatan birileri çıkar karşımıza. Ya tıkarız kulaklarımızı, yalancısın deriz, nefret ederiz kendimizden gizlediklerimizin yüzümüze bir tokat gibi inişi karşısında ya da eğer hoşsa kulağımıza çalınanlar, düşünmeden inanırız ve gülümseriz, şımarırız belki, söylenenlerin birer aldatmaca olma ihtimaline yer vermeden... Üstelik değil çığlıklarımızı içimizdeki fısıltıları bile dinlemeyi bilmeden ahkam keseriz sağa sola. Bizi bize yabancı kılanları mahkum etmeden, bir boyun eğiş ile geçer koca bir ömür!

ALINTI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder