Bir dokunuş; ısrarcı ya da hoyrat olmayan, ılık, yumuşak bir dokunuş. Dostluktan çok daha başka şeyleri çağrıştıran, yüreğimin dehlizlerindeki ilk sevgilimi, annemi anımsatan ama yine de bir tutam aşk büyüsünü en gizli yerinde taşıyan bir dokunuş...
Başımız yoktu bizim, sonumuz da olmayacak. Bir anda başladık, dokunan kadar dokunulanın da sarsıldığı bir anlık bir dokunuş boyunca yaşayıverdik seninle aşkın tüm evrelerini; tüm umudunu, şefkatini ve fırtınalarını. Tek bir dokunuşta bütün çıkmaz
sokaklarında gezindik aşkın. Herkesin görebildiği ama hiç kimsenin bilmediği, kalbimde hala dermansız bir yara gibi kanayan o dokunuş boyunca göz göze, bir büyük sırrı paylaşarak yaşadık kavuşmayı ve hemen ardından ayrılığı...
Bilmiyorum, belki de bir his, bir tını, bir gamlık nota ya da bir kibritin bir anlık alevi gibi, gözlerimde gördüğün eskilerden kalma tanıdık bir burukluktu seni bana çeken şey. Ya da seninle konuşurken sebepsiz yere heyecanlanmam, dilimin dolaşması, çocuklaşmamdı veya bir anlık bir güvensizlik, bir paylaşımla kendine gelme, güçlenme isteği. Belki de hiç birisi değildi. Yalnızca ikimizin fark edebildiği ve bu yüzden de yaşandığı anın sınırları dışına çıkamayacak olan bir çekimdi, yağmurdan gelme bir büyüydü...
Şimdi nedenlerini sorgulamadan kabullenmekteyim bu bilinmezi. Önce bana asla unutulmayacak bir anı verdin sonra da bir yara. Birlikte pek çok şeyi aşabilirdik aslında biliyorum. Her şeye yeni bir yüz giydirip, sesleri müzikle bezeyebilirdik. Çünkü aramızda başka benlikler, kırık dökük başka aşklar olduğu halde dokunabilmiştik birbirimizin özüne. İki ayrı dünyadan, iki yıkık, harabe insan, denizin gök ve toprak kokusuyla bulustuğu yerde buluşmuştuk. Düşünceler, yaşantılar, görüntüler farklıydı ama hisler ve şarkılar aynıydı. Kalplerde aynı telaşlı savaş yaşanıyordu. Bu yüzden hiç bir yerden başayamadık biz, beraber yürüyebileceğimiz tek yolun başlangıç noktasını bulamadık. Ortasından daldık yola, bir anlık bir mutluluk, bütün bir yaşama yetebilecek bir umut yaşadık...
Ama hayat tek bir hamleyle bizi yolun farklı taraflarına atıverdi işte. Sona ulaşamadan, ellerimiz bomboş, dudaklarımızda çocukça bir gülümseme kalakaldık yolun kenarındaki çorak topraklarda. Oysa birbirimize yağmur olabilirdik biliyorum. Çok şey olabilirdik birbirimize; daha az yıkılmış olsaydık, yolun başını bulabilmiş olsaydık...
Hep bir ağızdan, o insan kalabalığının arasında göz göze ve birbirimiz için söylediğimiz şarkılar çalıyor. Gözlerim dalıyor. Bu kadar savaştan ve yaradan sonra hala acılarla başetmeyi tam olarak öğrenemediğimi görmek korkutuyor beni. Bir insanın, bu kanayan yaşamda, beni bu kadar sarstığını, kafamı karıştırdığını, içimde silinmeyecek izler biraktığını görmek, şaşırtıyor beni. Ağlıyorum. Çok az insanın yaşayabileceği bir anı yaşayabilmiş olmanın verdiği mutlulukla ve sen olmadan bir daha böyle bir şeyi yaşayamayacak olmanın acısıyla...
Ayrı dünyalardan gelmemiş olsaydık ya da yolun aynı tarafına atmış olsaydı hayat bizi, parmaklarınla silerdin gözlerimdeki yıldızları, ellerinle ay olurdun geceme biliyorum. Belki bütün sözler anlamsızdı. Belki de şimdi bizden çok başka insanları ağırlayan o yerde asılı kaldılar hepsi, boşluğa karışıp sonsuzluğun bir parçası olamadılar belki. Belki onlar da bizim gibi yarım kaldılar, bütünleyemediler birbirlerini...
Parmaklarında akan kokum, saçlarımda çağlayan ellerin belki de hala yaşanıyor zamanın içinde bir yerlerde. Belki zaman hayatın hoyratlığına kızıp sakladı içinde bize ait, sıcak bazı şeyleri. İnsanlarla konuşuyorum, gülüyorum, hayallere dalıyorum onlarla birlikte. Gözlerimde, sesimde hep bu "belki" lerle yapıyorum tüm bunları. Senin bana armağanın olan acı ve buruklukla yaşıyorum. Sen çok uzaktasın şimdi. Yanında sevgini bölüşebileceğin, dokunup çoğalabileceğin insanlar var. Bizim aramızda ise yollar, insanlar ve dünyalar...
Ellerimiz bir daha birleşmeyecek, aynı anlamda buluşamayacak bir daha gözlerimiz, aynı buruk gülümseyişle aralanamayacak dudaklarımız. Seni tekrar gördüğümde gözlerinde bana ait hiç bir iz kalmamış olacak parmakların tenimin tadını unutmuş ve ben de iyice içime gömmüş olacağım dokunuşunun sihrini, umursamazlığıma bulamış olacağım en masum heyecanlarımı...
Ayrı taraflarında olacağız yolun, dokunmak bizim gücümüzün dışında bir düş olacak. Engeller olduğunu göreceğiz aramızda; insanlardan, verilmiş sözlerden, anıların hoyratlığından oluşan engeller. Onları aşmak ya da aşmayı istemek bile acının adı olacak. Yine de dokunuşunun anlamı sonsuza dek gezinecek duygularımın labirentinde...
Bir gün geriye dönüp baktığımda tutunacak tek bir dal, dayanıp güç alabileceğim hiç bir anı göremesem de ellerinin kokusu hala geziniyor olacak saçlarımda; saçımın her telinde dolaşmaya devam edecek umarsızca yaşadığımız bir anlık paylaşımımız. Bir tek işte o dokunuşun büyüsü kaybolmayacak asla...
Alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder