5. Leyla Erbil (1931 – 2013),
Ölü (Gecede)
Türk öykücülüğünde dilde ve yapıda yenilenmeyi hedefleyen bir edebiyat anlayışının filizlenmeye başladığı 1950’li yıllarda edebiyat dünyasına başkaldırıcı tutumuyla dâhil olan Leylâ Erbil, bireye eğilen öyküleriyle dikkat çeker. Sosyal, toplumsal ve siyasal değişimlerin bireylerin iç dünyalarındaki yansımaları, ataerkil düzende kadının algılanma biçimi, ekonomik ve toplumsal çerçevede cinsiyet ayrımcılığı, yazarın öykülerinde sıklıkla gündeme getirdiği konular arasında yer alır.
Gecede isimli öykü kitabında ana karakterleri kadındır. Çünkü onun öyküleri, ataerkil düzende kadının baskı altında tutulmasına, toplumun aile, evlilik ve cinsellik hakkında değişmeyen değer yargılarına bir başkaldırı, bir direniştir. Ölü adlı öyküsünde evlilik bağı uğruna özgürlüğünü yaşayamadığını düşünen bir kadının hayıflanmalarını dile getirir.
“Bana sahip oldun, her işime burnunu soktun. SAHİP olmak… Haaahhahhahahhahh! Ben de sana sahip oldum kahkahkahkah! Dur bir yol daha bakayım sahip olduğum sana, hah hah hah hah! (mevlutu bir atlatsam!)
Gene mi devrildin, git öteye biraz, git haah şöyle, yanına uzanıcam şöyle otuz yıl olduğunca, otuz yıl bir odun denli uzandım yanına, na şuracığına. Yatağımızı bölüştük, gövdelerimizi paylaştık, ruhlarımızı bütünleştirdik, nah şuncacık yerde oldu bu işler, üç karışcık yerde hih hih hih!
Hep günübirlik gelmişim de gidiverecekmişim sanıyordum oysaki, ha bugün ha yarın derken otuz yıl… Otuz yıl seni ne yapacağımı bilemedim; “kocam” diyemedim sana hiç, fincanım, çiçeğim, bir sardunyam var görme nasıl açtı dedim mi hiç haa! Tüm kadınlar böyle konuşur, “kocam, erkeğim, aslanım!” Evlendin mi şiltene bir aslan sıçrayacaktır nasıl olsa, hahahahahahah!.. Durmadan seni aldatmayı kurmuşumdur…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder