Belkide Yarın Olmayacak...
İnsanlar evlerine çekildiğinde bu kentin sokaklarında bir ben kalıyorum sanki. Sen gittiğinden beri bir hoşum. Hadi itiraf ediyim; her an sarhoşum. Sensizken dayanamıyorum bu kente. Birlikte yaşadığımız yerleri ayıkken görmek içimi acıtıyor...
Aslında sarhoş olmam için içmem de gerekmiyor. Sensizliğin verdiği acı yeterince uyuşturuyor beynimi. "Acı böylesine uyuşturur mu insanı?" deme. Böyle olabileceğine bende inanmazdım sen gitmeden önce. Böyleymiş demek ki. Sorgulamıyorum artık nedenini de. Boğucu bir gün yaşadım belki ama eve girmek gelmiyor içimden. Evime en yakın Telis'e atıyorum kendimi. Bir küçük çilingir sofrası, yanında yarım şişe rakı. Öylece bakıyorum insanlara. Dostlar geçiyor yanımdan, kimiyle sadece selamlaşıyoruz, kimiyle üç beş dakika laflıyoruz. Sonra yine yalnızlığımla başbaşa kalıyorum...
Ufak ufak tenhalaşınca, atıyorum kendimi İncirli Caddesi'ne. Ağır ağır yürürken, birbirlerine sarılmış sevgililer geçiyor yanımdan. Onlara bakıp gülümsüyorum ve tabii "bizi" düşünüyorum. Bir gün yeniden kahkahalar atarak yürüyebilecek miyim biriyle böyle bu sokaklarda?
Cumhuriyet Meydanı kalabalık her zamanki gibi. Marina'ya doğru atıyorum adımlarımı. Daphne Bar'ın kapısındayım. Kapıdakı çocukla selamlaşıp gördüğüm ilk boş masaya oturuyorum. Işıl ışıl İstanbul. Bir bira söylüyorum. Ama birşeyler eksik, hiç birşeyin tadı tam değil. Yine dostlar var. "Neden keyfin yok?" diye soruyorlar. "İşler yoğun" deyip geçiştiriyorum. Kime nasıl anlatabilirim ki sensizliğin içimi kemirdiğini? Kim anlayabilir ki? Kim anlayabilir bir cılız ışığın peşinde pervane olduğumu?
Çok kalamıyorum orda da. Atlıyorum bir taksiye Yeşilköy Röne Park'da alıyorum soluğu. Bagıra çağıra söylediğin "seni seviyorum"lar kulaklarımı çınlatıyor. Oturuyorum bir kayanın üzerine, dalgalarla konuşup, söyledikleri şarkılara yüksek sesle eşlik ediyorum...
Uyuşmuş beynim, titreyen bedenimi kaldırıyor yerinden. Ellerim ceplerimde bacaklarıma hükmetmeye çalışıyorum. Beni bekleyense yine uykusuz bir gece. Yatakta bir o yana bir bu yana dönülecek, kalkılacak bir sigara içilecek, olmadı bir kadeh rakı daha konulacak, televizyon kanalları arasında dolaşılacak, seyredilecek birşey bulunamayacak, bir kitap alınacak, aynı satırın bilmem kaçıncı kez okunduğu anlaşılınca bir kenara bırakılacak, tekrar yatılacak ve gün ağarırken yorgunluktan sızılacak...
Ertesi gün mü? Meçhul... Belki de yarın olmayacak...
Alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder