Kirlenmiş Kağıtlar
Bilir misin bekleme salonlarını küçük istasyonların?
Akşam saatleri, uzak İstanbul'a, Ankara'ya,
Dünya'ya birden iner karanlık. Ve üstüne sinmiş is
kokusuyla, hep geç kalırsın artık.
Uykusunu alamamış beden, acımış yağ ve
tanımadığın bir koku ortalıkta. Belli ki çoktan gelip
gitmiş posta. Ve ışık ışık geçen hızlı tren durmaz
bu aralıkta. Geç geldin.
Bir söylentiyle büyütülür herkes: "Gündönümü
şenliklerin ateşleri sönmeden geri döner
zemheri. Tipiye karışır erkenci çağla, çiğdem...
Savrulur erik çiçekleri. "Boy atamayan ahlat
yineler: "Geri döner zemheri..."
Ve tadını kalın kabuklar ardına saklar...
Kadınlar, ki yoklukları farkedilir olsa olsa. Kadınlar,
bir yazma, bir renk, bir devinim... Karıncalar kadar
olağan... Payları karıncalar kadar hayatta.
Göçerler, trenleri tanımadan. Selvisiz ve söğütsüz
bir ıssızda, katar katar gece taşları.
Bekleme salonları. Ucuz tütün, mektup torbası ve
bir öykü: cılız ışığıyla. Susuz ve ışıksız köylerin
kapısı. Dünyayı bir durak sayanlara, örnek:
"Budur payına düşen. Bekle..."
Ve gökte gecikmiş bir turna katarı.
Bilir misin bekleme salonlarını?
Sennur Sezer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder